Kitap Yorumu: Olur Böyle Boktan Şeyler - Rick Springfield
Kitabın ismi ilginizi çekti değil mi? İtiraf edeyim okuduğum
ilk Parodi Yayınları kitabı “Olur Böyle Boktan Şeyler” oldu. Karanlık Zihinleri
almayı planlıyordum zaten ama şansıma bu oldu. Kitaba başlarken okuduğum
yorumlar neticesinde kitabı ya seveceğimi ya da nefret edeceğimi düşündüm.
Bilin bakalım n’oldu? Sevdim ben bu kitabı!
“Ah, Tanrı eğer varsa mutlaka
pislik bir yanı vardır diye düşünürdüm hep.”
“Pislik mi?”
“Nasıl bir tanrı, arkasına
yaslanıp dünyanın böyle berbat bir hâle gelmesine izin verir ki?”
“Bir düşüneyim…
Pislik bir Tanrı mı?”
“Kesinlikle. Eğer Tanrı bu kadar
duyarsızsa…”
“Bu kadar
pislikse…”
“Doğru. Beni kendi iyiliğim için
dertlerimden kurtarmayacak kadar pislikse günahlarımdan dolayı neden beni
çarpmasın ki? Bunu yapmayı çok sevdiği belli.”
Daha sevecek miyim acaba diye düşünürken kitabın yarısına
geldim. Kitabı okurken bir sonraki sayfada ne olacak acaba diye düşünüp
duruyorsunuz. Konunun geleceği noktayı merak ediyorsunuz. Kitabın devamı vardır
umarım çünkü merak içinde bıraktı beni ve devam kitabının konusu da çok güzel
olur bence.
“Aradığınız ücretsiz hatta
bulunduğunuz bölgeden erişilememektedir. Bu kayda yanlışlıkla ulaştığınızı
düşünüyorsanız lütfen numarayı kontrol edip tekrar arayınız.” Hiç şaşırmadım.
Görüşmeyi sonlandır butonuna basıyorum. Ama basmadan hemen önce operatörün
mesajının sonunda ‘göt herif’ dediğini mi duyuyorum ne?
Geç olduğunu biliyorum ama yine
de bir bara gitmeye karar veriyorum. Yemek servisi olan bir bara…
Kitap intihar kararı vermiş Bob’u çaldığı bir kitapta
bulduğu numarayı aramasıyla başlıyor. Aradığı kişinin Tanrı olması ve onun
hiçte beklediği gibi biri olmaması, telefondakinin ona şaka yaptığını
düşünmesine neden oluyor. Ama telefondaki kişi Bob’u ne kadar sinir ederse
etsin, kimsenin hakkında bilmediği gerçekleri de bir bir sayabiliyor. Tabii bu
olay Bob’un delirdim mi acaba diye düşünmesine neden olmuyor değil. On Emir
filmindeki beyaz saç olayı da buna dahil.
(Bip, bip, bip, bip, bilibili,
bip, blip, bilibili,bip!)
“Alo?………..
Alooooooooooooo!”
“Aa… şey… Tanrı mı?”
“Aynen zıvaynen.”
“Ah, harika. Tanrı ‘aynen
zıvaynen’ diyor, öyle mi? Ne bu böyle? Sadece dokuz doksan dokuza ruhunu
kurtarmayı vaat eden 800’lü hatlardan biri mi yoksa?”
“Sagaçmagalagamaga.”
Bob ve bir şekilde hemen kaynaştığı iki kişiyle beraber
olayın peşine düşüyorlar. Kitabı şimdiki zaman, Bob’un geçmiş hatıraları ve
Tanrı’nın düşüncelerinden okuyoruz. Her bölümün yazı tipi farklı ki bu hangi
zamanda olduğunu gördüğümüz anda anlamamızı sağlıyor. Şimdiki zaman kadar Bob’un
geçmişini okumak da merak uyandırıcı ve biraz üzücü bir durum. Araya
serpiştirilmiş resimler de çok hoşuma gitti.
Saat gece on bir. 32 yaşındayım,
yeni boşandım, işimden nefret ediyorum, patronum Voldermort’un muhtemelen daha
şişman ve daha aptal olan erkek kardeşi, 1216 Kuzey Detroit Bulvarı, Apt 213,
Hollywood’daki pansiyonumda yalnızım, omuzlarımı tıraşlayıp beni sevecek
birinin hasretiyle yanıp tutuşuyorum (bu sırayla olması şart değil), kendime
fena hâla acıyorum ve az önce Yüce Tanrı’yla sohbet ettiğimi düşünüyorum.
Tabu haline gelen Tanrı’yı ele aldığı için biraz önyargılı
yaklaşabilirsiniz kitaba ama çekinceleriniz olmasın hiçbir aşağılama yada bu ne
ya diyebileceğiniz bir şey yok. Kitabın ismi zaten çok çekici ama ne
diyebiliriz ki ‘shit happens’. Kitabın isminin mantıklı bir açıklaması var.
İnanılmaz Titreşim olsaydı kimse elini sürmezdi diye düşünüyorum kitaba. Bu
arada unutmadan yazarımız Rick Springfield. Kendileri oyuncu, şarkıcı, yazar.
En sevdiğim şarkısı ise Jessie’s Girl’ü dinlemenizi öneririm.
“Yeryüzü gibi bir dünyanın üstün
sınıfı nasıl olur da gezegenlerinin kendileri gibi canlı olduğunu anlamaz?
Mükemmel bir varlık olmasaydım muhtemelen çok öfkelenirdim.”
0 yorum