Kitap Yorumu: Kötü Prensesler - Linda Rodriguez McRobbie
KENDİNİ PRENSES
ZANNEDER.”
Her küçük kız mı?
Pek sayılmaz.
Bu kitabı okumamın üstünden haftalar geçmesine rağmen - evet artık
iki haftayı geride bırakmış olmam lazım- daha yeni yorumu giriyorum. Yeyyyyy!
Keşke yorumları da kitapları bitirdiğim hızla girebilsem ama çok tembelim. Bunu
biliyorum ve itiraf ediyorum.
Küçük çocuklar
yetenekleri, zekaları ya da liderlik özellikleriyle değil de fiziksel
özellikler, zenginlik ve güçlü erkek karakterlerle kurdukları ilişkilerle güç
kazanacaklarına ve toplumda önemli bir yere sahip olacaklarına dair yanlış bir
inanca kapılmaktadır.
Her zaman masallara takıntılı
olmuşumdur, kesin bunu başka yazılarımda da belirtmişimdir. Ama sonradan
uyarlanan çocuk masallarına değil bu takıntım, orijinal hallerine. Çocuklara
masal yerine geçsin diye düzenlenmeden önceki karanlık versiyonlarına hastayım.
Her ne kadar masallar desem de bu kitaptakiler gerçek prensesler. Bir zamanlar
yaşamış, bazıları nedensiz bazıları da haklı olarak dışlanmış ya da herkesi
yenerek, aklını ve kimi zamanda fiziksel gücünü kullanarak tahta çıkmış
prensesler bunlar. Yani okuduğumuz şey hikaye tadı verilmiş bir biyografi
kitabı. Tabii yazarın kendi görüşleri de kitapta bulunmakta. Bunun nedeni de
basit aslında. O zamanlarda iyi karşılanmayan kadın figürü erkek tarihçiler
tarafından az da olsa değiştirilerek yazılmış. En azından yazarın görüşü bu
yönde.
Belki masalların
beklenti haline gelmesini önlemenin en iyi yolu gerçek prensesleri ve nasıl bir
hayat yaşadıklarını anlatmaktır.
Duyduğumuz duymadığımız
birçok prenses var kitapta. Prensiyle evlenmek yerine korsanlığı seçen güzeller
güzeli Alfhild, orduya önderlik eden Pingyang, ne kadar biraz aşırı kaçtığını
düşünsem de kocasının intikamını alan Olga (tabii kendini koruması ayrı konu),
Cengiz Han'ın soyundan gelen ve Kubilay Han'ın yeğeni, güreşte yenilmeyen
Khutulun, aşkıyla gücü ele geçiren Hürrem Sultan (anlatmama gerek var mı?) ve
niceleri bu kitapta yer alıyor.
Ya yanlış insanları
sevdiler ya çok sayıda insan sevdiler ya da insanları yeterince sevmediler.
Hepsinin hikayesi “Bir
varmış, bir yokmuş,” diye başlıyor olabilir, ancak her zaman “Sonsuza dek mutlu
yaşadılar,” şeklinde bitmiyor.
Ben kitabı sevdim.
Bazılarında nasıl daha önce bunları duymadım deyip internet araştırmasına
girdim. İlk defa tarihi bir kitabı sıkılmadan - hatta uykum gelmeden okumuş
bulunmaktayım. Kitabı okuyun derim, hiçbir şekilde zamanınızı kaybetmemiş
olursunuz.
Bakışları ile
eritebilecekleri erkeklere mızraklarıyla
saldırmışlar, bunu yaparken de cilveleşmeyi değil ölümü düşünmüşlerdi.
Gelelim kitabın genel
bakışına. Kapağı biraz karanlık ve ben tabii ki de böyle kapaklara bayılıyorum.
Siyah arka planın üstünde yüzü tam görünmeyen bir bayan ve ölesiye güzel bir
yazıyla yazılmış Kötü Prensesler yazısı. Kitabın içinde her prensesin ait
olduğu bir kategori var; savaşçı prensesler, deli prensesler... tabii bu
kategori adları da güzelce yazılmış ve her prensesin hikayesinin üstünde amblem
var. Bazı hikayeler kısa kısa yazılmış ve bu hikayelerin kenarlarına sayfa süsü
yapılmış. Çok hoşuma gitti. İnsan takık olmasın böyle şeylere. Başka
bahsetmediğim bir şey kaldı mı? Zaten Yabancı'nın kitaplarından birini
illa okumuşsunuzdur; yazısı güzel, rahat okunur, yazım yanlışları yok... Gayet
güzel bir kitap anlayacağınız.
Hiç kimse
çocuklarının doğuştan kazandıkları hakların tehlikede olduğunu gören bir
anneden daha tehlikeli olamazdı.
Yazıyı bitirirken amma çok
güzel dediğimi düşünüyorum. Güzel ama ne yapabilirim?!
Başının kesileceği
platforma çıkarılmadan önce kaderine teslim olmuş gibiydi ve kendisini
öldürmenin kolay olacağıyla ilgili celladına şaka yaptı. Ellerini ufak beyaz
boğazının etrafına yerleştirerek, “Küçük bir boynum var,” dedi gülerek.

0 yorum